Her ne hikmetse, bu sabah traş olurken; “Ne ararsan kendinde ara” sözü zihnimde tekerleme gibi dönmeye başladı. Ne ararsan kendinde ara… Ne ararsan kendinde ara… Traş makinası yüzümü okşayarak dolanırken aynada kendimle göz göze geldim. “Hayatta tesadüf yoktur, okumasını bilene” sözü gereği, zihnime takılan bu sözü okumaya çalıştım. “Ne arıyorum ki ben” diye soruverdim kendime. Bu söz bana bir şey söylemek istiyor olmalıydı…
Nihayet blog yazmaya kesin karar vermiştim, ilk blog yazısının ne olabileceğini arıyordum. Bazı nedenlerle internet dünyasından uzak kalmaya çalıştım yıllarca. Uzak kalma amacım gerçekleşti, artık bu dünyada var olma vakti geldi. Merhaba dostlar!
Genç dostlarım blog yazmamın şart olduğuna ikna ettiler. Ama ben öyle pat diye bir işe giremem ki. Önce araştırmam gerekir. Blog ne demek, kökeni nedir, amacı nedir gibi sorularla başladım incelemeye.
Blog, weblogin kelimesinden türemiş bir kısaltma. Bir siteye (web) yazı girmek (login), anlamına geliyormuş. Peki siteye yazı nasıl girilir? Bunu araştırmaya başladım. Önüme çıkan birkaç örnek blog sitesi inceledim. Teşekkürler Timur Demir, teşekkürler insanlık. Özgün içerik en önemli faktörmüş. Hatta, “içerik kraldır” sözü bile varmış. Çok iyi, benim de özgünlük ve özgürlük takıntım var. Blog yazmak tam bana göre bir iş demektir.
İlkyazım ne olabilir diye ararken; traş olurken zihnime dolanan “Ne ararsan kendinde ara” sözünü başlık yapmam gerektiği mesajını veriyor özüm bana diyerek, traşı bitirip açtım bilgisayarı ve bu yazıyı yazıverdim. Zihnime bu mesajı verdiği için özüme teşekkür ettim.
İnsan özüne nasıl teşekkür eder? “Mucuk, öptüm seni” diyerek teşekkür ederim ben. “Mucuk, öptüm seni sevgili özüm. Konu ve başlık için teşekkür ediyorum…”
Özle sohbet etmeye Zihnin Fabrika Ayarları kitabını yazarken başlamıştım. Özüm, blog yazarken aldığı teşekkür üzerine coştu ve ekledi; “Bu sözün arkası da var, haydi şimdi onu ara bul bakalım dostum” dedi.
Sözün arkası şöyle; “Ne ararsan kendinde ara, ama kendin ara. Samimiyet ve ciddiyetle ara. Önce kendini ara, sonra Yaradan’ı ara, ama O’nu da kendinde ara…” Bu da yeni bir mesajdır benim için.
Önceliği kendine ver diyor Özüm bana. Özlerimiz bir olduğuna göre, bu mesaj Sizin için de geçerlidir Sevgili Dostlar. İnsan kendini nasıl arar? Sorarak arar, gözlem ve tefekkürle arar. “Arayan bulur Mevla’sını (Yaradan’ı) da, belâ’sını (O’na gidiş yolunu) da” sözü rehberdir zaten. Gidiş yolu neresidir acaba? Bak işte yine dayanamadı sevgili Özüm, ipucu verdi. Şahdamarından gidersen kısa yoldan varırsın dedi. Teşekkür ederim Özüm Sana, desteğini esirgemiyorsun Bana. Şahdamarından gitmek, duygu ve sezgilere kulak vermek demektir. Biz duyguya kulak vererek bu yazıyı yazmış olduk. Bir başka yazımızda duygulara kulak vermeyi de yazarız inşallah.
Bloga bir de görsel koymak iyi olurmuş. Aynada traş olur hâlimizi koyma fikrini verdi Öz. Aynaya bak gör hâlini… Yine mucuk…
“Aynaya bakmak nedir sevgili Öz” diye sordum elimde olmadan. “İnsan insanın aynasıdır”, bunu da bir yazı konusunda işlersin dedi. Anlaşılan odur ki, yazılarımızı yazarken Özden uzaklaşmamayı prensip edinmeyi öneriyor sevgili Öz. Eyvallah…
O halde bir sonraki yazımızın konusu da verilmiş oldu böylece. “İnsan İnsanın Aynasıdır” yazımızda görüşme dileğiyle, Özden Özünüze sonsuz selâm…
26 Ocak 2015/ Pazartesi